Herkes Konuşuyor Ama Kaç Kişi Düşünüyor?
Ben bir astrologum. Doğum haritaları okuyorum. Ama haritalardan önce, insanları okuyorum. Sosyal medyada insanların nasıl düşündüğünü izliyorum.
Ya da daha doğrusu… nasıl düşünmeden konuştuğunu.
Günümüz insanı her konuda bir fikre sahip ama çoğu zaman bu fikir, kendi üretimi değil.
Ezber.
Yankı.
Başkasının fikrini sahiplenmiş ama neden sahiplendiğini bile sorgulamamış bir zihin kalabalığı.
Bunu danışanlarımda değil, daha çok dijital alanda görüyorum.
Bir yorumun altına yazılan onlarca benzer cümle…
Hiç sorgulanmamış inançların savunulması…
Başlığı okuyup içeriği okumadan verilen yargılar…
Ve sonra kendime şu soruyu soruyorum:
Gerçekten düşünen kaç kişiyiz?
Düşünmeyi sevmiyoruz.
İçgörü yerine hazır cevapları tercih ediyoruz.
Sorgulamak yerine kabulleniyoruz.
Ve bir fikri "neden" savunduğumuzu çoğu zaman bilmiyoruz.
İnsanları okudukça, toplumun içine sinmiş bir uyuşukluk hissediyorum.
Zihinler yorgun değil; tembel.
İnsanlık büyük bir bilişsel imkâna sahipken, zihinsel konfor alanına hapsolmuş durumda.
Oysa bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı.
Ama düşünme becerimiz hiç bu kadar az kullanılmamıştı.
Çünkü düşünmek konforlu bir eylem değil.
Sorgulatır.
Güvende hissettirmez.
Ve zihin, alıştığı cümlelerin dışına çıktığında panikler.
Herkesin Fikri Var Ama Kaç Kişi Onu İnşa Etti?
Bazen bir konu hakkında derinlemesine yazan insanlar fark ediyorum.
Ama altına gelen yorumları okuduğumda görüyorum ki, diğer insanlar yazıyı okumamış bile.
Sadece başlık onları tetiklemiş.
Ve hemen bir fikir sunmuşlar, çoğu zaman aynı kalıplarla.
“Vicdansız, merhametsiz!”
“Bu işler boş.”
“Sen astrologsun, konuşma.”
“Biz böyle gördük, böyle büyüdük.”
Bu cümlelerin ortak yanı şu:
Hiçbiri kişinin kendine ait değil.
Sadece ait olmaya çalıştığı grubun sesi.
Ve ses kalabalıklaştıkça, iç ses susuyor.
Kalıplarla Düşünen İnsanlar, Kalıpların İçinde Yaşar
Çoğumuz kendi inancımızı henüz sorgulamamış bile olabiliriz.
Çünkü çoğumuz kendi fikirlerimizi inşa etmiyoruz.
Bize aktarılanı tekrar ediyoruz.
Ve buna “kişilik” diyoruz.
Büyüdüğümüz mahalle, okulda oturduğumuz sıra, annemizin korkuları, babamızın siyasi görüşü, öğretmenimizin sesi…
Hepsi içimize birer “küçük tanrı” gibi yerleşiyor.
Biz de onların adına düşünüyor, hissediyor ve hatta bazen öfkeleniyoruz.
Astrolojik Haritalar Bize Ne Gösteriyor?
Haritalarda bazı yerleşimler hep dikkatimi çeker:
Ay–Satürn kavuşumu olanlar.
Ketu’nun 4. evde olduğu haritalar.
Mars’ın 3. evde baskın olduğu yerleşimler.
Bunlar çoğu zaman, geçmişin gölgesinde yaşayan, zihinsel özgürlüğünü henüz kazanamamış bireyleri anlatır.
Çok sık rastlıyorum.
Ve şunu fark ediyorum:
Toplumsal olarak düşünsel açıdan bir "dönüşüm eşiğinde" değiliz.
Henüz uyanmamış bir bilinçle, devrin farkında olmadan yaşıyoruz.
Farkındalık Ne Zaman Başlıyor?
Farkındalık, kişinin ilk defa kendi sesini duyduğu anda başlıyor.
Ve bu ses çoğu zaman çok kısık, çok tedirgin, çok utangaç oluyor.
“Acaba bu benim fikrim mi?” diye soruyor.
Çünkü daha önce kendi fikri olmasına izin verilmemiş.
Danışanlarımla çalışırken ilk hedefim onların gezegen yerleşimlerini değil, kendilerine ait olmayan düşünceleri ayıklamalarını sağlamak oluyor.
Çünkü en iyi harita bile, eğer sahibinin bilinci çalışmıyorsa, sadece potansiyel kalır.
Tefekkür: Düşünmek Değil, Derinlemesine Görmek
Benim hedefim insanları sadece düşünmeye değil, tefekküre yönlendirmek.
Yani görmeye, anlamaya, durmaya ve içeriye bakmaya...
Düşünmek zihnin işidir.
Tefekkür ise ruhun.
Astroloji bana bu derinliği verdi.
Ama astrolojiden daha önce, susmayı ve gözlemlemeyi öğrendim.
Çünkü insan, bazen bir kelimeyle değil, bir bakışla anlatır ne yaşadığını.
Ve bir astrolog sadece sembolleri değil, sessizlikleri de okumalıdır.
Birbirimizin Farkındalığından İlham Almak
Ben, kendi farkındalıklarımı paylaşıyorum çünkü bu bir davet.
Okuyan biri belki kendi içinde bir şey hatırlar.
Belki ezber bir düşünce kırılır.
Belki bir “dur” anı yaşanır.
Amacım kimseye bir şey öğretmek değil.
Zaten hakikat öğretilmez.
Sadece hatırlatılır.
Ve bu hatırlayış, bazen bir yazının ortasında, bazen bir suskunlukta olur.
Bazen bir gezegen transitinde…
Ama çoğu zaman, insan kendini susturduğunda başlar.
Sonuç Yerine: Bilinçli Birey, Kollektifin Değişimidir
Ben bireyi değiştirmeye çalışmıyorum.
Ama bireyin kendini tanımasını, sonra tanımlamasını, sonra da aşmasını hedefliyorum.
Çünkü bir kişi bile gerçekten fark ettiğinde, bu bir zincirleme uyanış yaratır.
Eğer bu yazıyı okuyorsan ve bir yerin sızladıysa, bir cümle içine dokunduysa...
Belki o ses senin içindeki düşünmeye cesaret eden sesti.
Onu susturma.
Çünkü sen düşünürsen, bu dünya da düşünebilir hale gelir.
Bu Yazıyı Okuyanlara Küçük Bir Soru
Bugün söylediğin fikirlerden kaçı gerçekten senin fikrin?
Kaçı aileden miras, okuldan ezber, sosyal medyadan bulaşma?
Kaçı sadece “öyle öğrendiğin” için sende kaldı?
Ve en önemlisi:
Hiçbir fikre sahip olmasaydın, sadece iç sesinle baş başa kalsaydın…
Ne hissederdin?
İşte orada başlıyor gerçek tefekkür.
Benim niyetim insanları oraya çağırmak.
Astrolojiyi de, gözlem gücümü de bu yüzden kullanıyorum:
İç sesi duymaya cesaret edenler için bir alan açmak.
Telif Hakkı © 2025 Hayat ve Astroloji - Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.