Vedik astrolojide her gezegen, zihnin ve ruhun bir katmanını yönetir. Ama bazı yerleşimler vardır ki, düşünceyi öylesine dönüştürür ki kişi artık bilgiyle değil, hisle karar verir. İşte Venüs ve Merkür’ün Balık burcundaki konumu da bu dönüşümün çok belirgin örneklerinden biridir.
Merkür, düşünce ve akıl yürütme kapasitemizdir. Hesaplar, analizler, muhakeme — tüm bu beceriler ondan sorulur. Onun yüceldiği burç Başak’tır; çünkü Başak detaycıdır, titizdir, ölçer-biçer. Ama tam karşısında Balık vardır: sınırların, sezgilerin, hayallerin burcu. Merkür burada düşer. Yani doğasıyla ters düşer. Düşmüş bir Merkür, düşünmeyi sezgiyle karıştırabilir. Bilimsel muhakeme yerine içsel bir duygusal yönelimle “bana öyle geliyor” demeyi tercih edebilir.
Venüs Balık’ta yücelir. Yani sevgi, estetik, sanat gibi alanlarda olağanüstü zarafet verir. Ama bu da bir illüzyon yaratabilir. Aşkta, ideallerde, hayata bakışta fazlaca romantizm yüklenebilir. Gerçekliğin ağırlığına karşı, idealin çekiciliği ağır basabilir.
Sanatçılarda bu yerleşimlere sık rastlarız. Onlar duygularıyla görür, duygularıyla anlatır. Bu çok değerlidir. Ama bir sanatçının hayata bakışıyla, bir bilim insanınınki farklıdır. Biri hisseder, diğeri hesaplar. Her iki alan da kıymetlidir; ama karıştırıldığında yanılsama başlar.
Günümüzde birçok toplumsal hareket, “romantik zihinler” tarafından şekillendiriliyor. Duyguların, kolektif acıların, idealizmin yükseldiği alanlar... Güzel ama bir o kadar da risklidir. Çünkü duygular güçlüdür, ama tek başına yeterli değildir. Gerçekle sınandığında savrulabilir.
Zülfü Livaneli bir röportajında sanatçıların çoğunlukla daha romantik düşündüğünü söylemişti. Buna oldukça katıldım. Çünkü yıllardır haritalarına baktığım insanlar arasında, sanatla uğraşanlarda Venüs ve Merkür Balık konumunu sıkça gözlemledim. Onlar içli, zarif, hissedendir. Ama bu da demektir ki düşüncelerinde sezgi ağır basar; rasyonellik değil.
İşte bu yüzden, duygusal ağırlıklı düşünce sistemlerinin yön verdiği her kolektif söyleme temkinli yaklaşmayı bir astrolog olarak salık veririm. Duygu değerlidir, ama düşüncenin yerini almaya başladığında sorgulanamazlık başlar. Bilimden ve gerçeklikten uzaklaşıldığında, fikir değil, inanç kalıpları oluşur.
Bir toplumun ruhsal sağlığı, sadece ne hissettiğiyle değil, ne kadar düşünebildiğiyle de ölçülür. Ve bizler — astrologlar — sadece karakter değil, zihin okuruz. Bu nedenle bazen bir görüşü değil, o görüşü dile getiren kişinin haritasını okumak gerekebilir. Çünkü düşüncenin kaynağı, sonucundan daha önemlidir.
Bu yerleşimlere sahip kişiler — haritanın diğer göstergelerine de bağlı olarak — fikirlerini güçlü bir içsel inançla savunurlar. Duygusal olarak çok inandıkları bir şeyi “kesin doğru” gibi hissedebilirler. Çünkü zihin, burada sezgiyle birleşmiştir. Ancak bu, düşünsel olarak rasyonel zeminde olup olmadığının garantisi değildir.
Danışmanlık yaptığım haritalarda bu yerleşimlerle karşılaştığımda, kişiye mutlaka şunu öneririm:
"Aklından geçen düşünceyi önce bir his olarak değil, dışarıdan bir öneri gibi duy. Sonra birkaç güvenilir kişiyle konuş. Fikir teatisi yap. Dinle. Tepki ver ama savunmaya geçmeden. Çünkü senin ‘kesinlikle böyle’ dediğin şey, sadece içsel duygusal rezonansın olabilir. Oysa gerçek bazen daha sessizdir, daha sade."
Bu yerleşime sahip kişiler, fikir üretirken çoğunlukla iç sesleriyle baş başadırlar. Ancak bu iç ses, zaman zaman onları yanıltabilir. O nedenle bu kişiler için "düşünce yalnız başına şekillenmemeli" kuralı hayat kurtarıcıdır. Dış dünyayla temas, düşüncelerine zemin kazandırır. Sorgulamak, sezgiye denge getirir.
Kısacası: Duygular kutsaldır, ama akılla yoğrulmadığında yanılsamaya dönüşür. Ve astroloji, bize bunun ipuçlarını çok önceden verir.
Sevgiyle,
Kübra Gül
Telif Hakkı © 2025 Hayat ve Astroloji - Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.