Bir banka oturuyorsunuz. Belki gölgelik bir parkta, soluklanmak için. Ama ilk gözünüze çarpan şey doğa değil, estetik değil, huzur hiç değil: Bankın arkasına kazınmış büyük harflerle "ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ" yazısı. Biraz yürüyorsunuz, bir direk: "BAŞAKŞEHİR BELEDİYESİ". Bir tepeye bakıyorsunuz: "KAĞITHANE BELEDİYESİ", altında dev harflerle belediye başkanının adı.
Bu yazılar neredeyse birer “siyasi imza” gibi. Türkiye’de kamusal hizmetlerin üzerindeki bu aşırı görünürlük arzusu, bir hizmet sunumu olmaktan çıkıp, siyasi pazarlamaya dönüşüyor. Ve bu durum artık sadece estetik değil, kültürel ve toplumsal bir sorun haline gelmiş durumda.
Avrupa'da Belediye Hizmeti Gözükür, Göze Sokulmaz
Avrupa şehirlerinde belediyelerin ne yaptığı elbette bellidir. Ama orada işler tersine işler: İyi yapılan iş zaten görünürdür, onu yapanın adı görünmek zorunda değildir.
Berlin’de bir parka gittiğinizde kimin yaptığını bilmezsiniz, ama parkın temizliği, düzeni, aydınlatması, sosyal altyapısı size zaten hizmet kalitesini hissettirir. Paris’te bir bankta oturduğunuzda, onun üstünde “Paris Belediyesi” yazmaz. Çünkü orada belediyecilik, reklam değil görevdir.
Türkiye’de Neden Her Şeye İsim Yazılıyor?
1. Siyasetin Hizmete Aşırı Bulaşması
Türkiye’de yerel yönetimler çoğu zaman bir hizmet sunucusu değil, bir siyasi kampanya ofisi gibi çalışır. Yapılan her şeyin üstüne bir “biz yaptık” damgası vurulması gerekir. Çünkü her hizmet, bir sonraki seçime yatırım olarak görülür. Reklamsız iş, işe yaramamış sayılır.
2. Kişiselleştirilmiş Kurum Kültürü
Belediyeler, kurumsal yapıdan çok şahsi liderlik üzerinden işler. "Başkan yaptı" mantığı hâkimdir. Bu yüzden tabela sadece “belediyeyi” değil, “belediye başkanını” da taşır. Bireysel başarı vurgusu, kamu kaynaklarıyla yapılmış hizmetlerin üstüne şahsi mülkiyet gibi iliştirilir.
3. Estetik Bilincin Eksikliği
Bu uygulamanın bir başka sebebi de, şehir estetiğine dair derin bir boşluk olmasıdır. Bir parkta hangi yazının nasıl duracağı, bir tabelanın ne kadar dikkat çekeceği, ne kadar yer kaplayacağı neredeyse hiç düşünülmez. Estetik değer değil, görünürlük esastır.
Sonuçları Ne Oluyor?
Kamusal Alanların Ticarileşmesi Gibi Siyasallaşması
Adeta her direk, her bank, her park birer "reklam panosuna" dönüşüyor. Üstelik bu reklamlar ticari değil, siyasi. İnsanların günlük hayatı siyasetin görsel şovuyla kuşatılıyor.
Toplumda Aidiyet Değil, Aitlik Hissi Oluşuyor
Bu yazılar kamusal hizmeti ortaklaşa bir fayda değil, belirli bir grubun lütfu gibi gösteriyor. Bu da toplumsal bölünmeleri derinleştiriyor: "Bunu bizim belediye yaptı", "bunu onlar yaptı" gibi ayrımlar doğuyor.
Kamusal Hizmetin Niteliği İkinci Plana Atılıyor
İyi yapılmış bir iş, adı yazılmadan anlaşılır. Ama Türkiye’de çoğu zaman bir şeyin üstüne ismini yazmak, o şeyin iyi olduğunu “kanıtlama” yöntemine dönüşüyor. İşi iyi yapmak değil, işi yaptıktan sonra tabelasını büyütmek öne çıkıyor.
Çözüm Ne Olabilir?
Son Söz: Kamuya Yapılan Hizmet Kamuya Aittir
Bir hizmetin üzerine adınızı yazmak, o hizmetin sahibi olduğunuz anlamına gelmez. Halkın vergileriyle yapılan her iş, halkın malıdır. Bu hizmetlerin en doğru temsili, üzerindeki isimler değil; insanların memnuniyetidir.
Kamusal alanlar siyasi etiketlerin panosu değil, herkesin nefes alabileceği tarafsız, sessiz, estetik mekânlar olmalıdır.
Telif Hakkı © 2025 Hayat ve Astroloji - Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.